Ebeveynler ve Rekabet

Ebeveynler ve Rekabet

A+ A-

Sadece bizim toplumumuzda değil pek çok toplumda rekabet hayatın en önemli parçası haline geldi. Artık yalnızca iyi olmak yetmiyor, “birilerinden daha iyi”  olduğunu göstermek gerekiyor. İstenen bir şey için mücadele eden insan sayısı arttıkça rekabet kaçınılmaz olarak artıyor. İstenen şey (örneğin istenen bir iş) ne kadar az ise herkes birbirinden daha önde olmak için uğraşır. Bu uğraşı belli bir yere kadar doğaldır.Buradan yola çıkıp rekabet daha iyi olanın yaratılmasını sağlıyor diye  düşünülebilir. Eğer rekabet belli oranlarda kalıyorsa, insanların birbirini motive etmesini sağlayabilir, daha da iyisi neler yapılabileceğinin görülüp yapabilirliğin artmasını sağlayabilir. Ancak belli oranların üzerine çıkarsa o zaman iyi yöne gelişme yerine birbirinin önünü tıkama çabasına ve kirli oyunlarla kendine yol açmaya doğru dönüşebilmektedir. Bu hale geldikten sonra da herkes için yıkıcı olmaya başlamaktadır.

Çocukların kendi potansiyellerini ortaya çıkarması, onların yaşamı iyi ve anlamlı bulmalarını sağlar. Çocuk oyunlarına baktığınızda hafif bir rekabet olsa da asıl çocuğu oyunda tutan çocuğun gelişmekte olan zihinsel ve bedensel özelliklerini kullanmasını sağlamasıdır. Çoğu zaman çocuklar oyunu kimin kazandığını hatırlamazlar bile. Oyunun sonunda kazanacağı ödülden çok, oyunu oynamanın kendisi ödüldür. Bir anlamda sonuç değil,süreci yaşayabilmektir ödül olan.

Yaşam da eğer sonuçta kazanılanlara göre yaşanırsa anlamsız ve değersiz  hale gelmektedir. Çünkü hangi ödül yaşamın kendisinden daha değerlidir ki? Rekabet uygun şekilde kullanılmazsa ve süreci yaşamaktan çok sonuç ön plana çıkarılırsa, okullar bitip hayatın farklı yönlerini yaşamaya başladığında çocuklar neye anlam vereceklerini karıştırmaya başlıyorlar. Bir kısmı yetişkinlik hayatında da kimi geçtiğine,ne elde ettiğine göre hayatı anlamlandırmaya kalkabiliyor. Onun için de hiç bitmeyen daha yüksek görevlere çıkma, daha iyi araba, ev satın alma çabasına girebiliyor. İşin zor yanı ise bunlar uzun süre insanı iyi hissettirecek şeyler değildir. Çünkü mutluluk, bir şey satın alma ile elde edilebilen bir şey değildir. Satın aldıklarımız geçici bir süre için iyi, güçlü akıllı… hissedip  kendini iyi hissettirebilmekte ama kısa sürede  değersizleşerek anlamını yitirebilmektedir. Üstelik eşik sürekli en üsttekine göre ayarlandığı için gittikçe zorlayıcı hale gelecektir. Bir süre sonra iyi hissetmek için anlamsız şeylerde bile sürekli birilerinden daha iyi olduğunu kanıtlamak zorunda hissedecektir. O yüzden çocuklarınızla konuşurken sonuç odaklı olmak yerine süreç odaklı konuşmak onların dikkatini sürece çekecektir.

Çocuklar okuldan geldikten sonra aldığı notları değil günün nasıl geçtiğini, neler öğrendiklerini sormanız yazılıdan kaç aldın sorusundan daha değerlidir. İyi not almak için değil, öğrenmekten keyif aldığı için öğrenen çocuk, hem derslerini daha iyi öğrenir hem hayatı! Ailelerin en çok yaptığı hata ise kim kaç puan aldı diye sormalarıdır. Çocuğunuzun yapısı rekabete yatkın ise , sadece diğerlerini geçerse iyi hissedilmesi gerektiğini düşünecektir. Çocuğunuz özellikle rekabete yatkınsa sonuçtan değil, süreçten keyif almayı öğretmek daha önemlidir. Bu çocuklarda rekabeti kışkırtarak daha başarılı olmasını sağlayabilirsiniz ama o zaman da hayatı boyunca mutlu olmak için rekabette önde olmaya ihtiyaç duyacaktır. Çocuğunuz eğer rekabete yatkın değilse bu durum oluşmayabilir. O durumda sonuç odaklı sorular diğer çocuklar kadar motive etmeyecektir zaten. Ancak çocuk kendisini önde olduğunda seviliyor, onaylanıyor gibi hissedecektir, ki bu da hiç istenir bir durum değildir.

Yetişkinler devreye girip bozmadığı sürece çocuklarımız hayatın nasıl yaşanması gerektiğini bilirler. Çocuk oyunları onların bilgeliğinin en önemli göstergelerindendir. Çocuklarımıza yaşanası bir dünya hediye edebilmemiz dileğimle…

 

14-11-2017
Dilek Türkoğlu

Dilek Türkoğlu

Psikiyatrist Dr.

İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara Dikmen Lisesi"nde tamamladım. 1992 yılında Hacettepe Ü. Tıp Fakültesinden mezun oldum. Aynı yıl yapılan TUS sınavları ile çocukluğumdan beri istediğim psikiyatri ihtisası yapmaya hak kazandım. 1997 yılında Çukurova Üniversitesi Psikiyatri A. B. D da uzmanlığımı tamamlayarak Hacettepe Ü. Sağlık ve Rehberlik Merkezi"nde göreve başladım. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi"deki görevimden ayrılarak ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi"ne başladım. 2009 yılında hekimler için tam gün  yasasının gündeme gelmesi nedeni ile devlet memurluğumdan istifa ettim. O zamandan beri kendi muayenehanemde  çalışmaktayım.

2004 yılında kurulan Ankara Tıbbi Hipnoz Derneği"nin (ATHD) kurucu üyelerindenim. ATHD, 2000"li yıllarda Türkiye"de hipnoz hakkında bir şey bilinmediği ve bu yüzden çaresiz insanların tıp dışındaki insanlar tarafından hipnoz adı ile suistimal edildiğini gözlediğimiz için, etik çalışan ve hipnoz hakkında doğru  bilgileri topluma yayan bir dernek olması amacı kurulmuş bir dernektir. Şu anda  derneğimizin  başkan yardımcılığı görevini gururla üstlenmekteyim.

2010-2020 yılları arasında Milliyet gazetesi Ankara ekinde de haftada bir olmak üzere köşe yazıları yazdım. 

Medya Çuvalı"nın ilk oluşmaya başladığı yıllardan beri, Medya Çuvalı ailesinin  bir parçası olmanın mutluluğu ile yazılarıma Medya Çuvalı" ndan devam etmekteyim. 

Evliyim, bir oğlum var.

 

0 542 725 88 08

0 542 725 88 08

drdilekturkoglu@gmail.com

Diğer Yazıları

Bu yazılar da ilginizi çekebilir